29.5.13

kotıj'a

“Bazı bitkiler çevrelerine başka hiçbir tohumu yanaştırmazlar. Bazılarıysa sadece birkaç çeşidin yanında var olabilirler.” Yazıyordu okuduğum bir romanda…
Okuduğum cümleler bana bir şeyler ima eder gibiydi. Bazı çağrışımlara yol açtılar. Ama böylece biraz iyimser kalıyordu yazılanlar zihnimde oluşanlara göre. Duygularıma mürekkep araç oldu. Üstüme vazifeymiş gibi romanda bulamadığım üçüncü devam cümlesini de ben kurdum. Çünkü görünen öyle değildi…
Kafkasya’dan gelen meşe palamudundan diktik Anadolu’nun toprağına. Tıpkı yine anavatandan getirttiğimiz mısır tohumları gibi…
Bereket tanrısı Thağalace’nin kucağından alıp, büyük gri kentlerin içine soktuk onları, apartman dairelerinin balkonlarında dar saksılar içinde büyümelerini bekledik.
Amacımız; görünüşte un, su, tuz karışımı olan mamursayı yapmak değildi. Amacımız midelerimizi doldurmak değil, ruhumuzu doyurmaktı. Kaybedileni bilmeden kayıp aramaktı bizimkisi.
Belki saf bir inanıştı ama inandık eğer bunu başarabilirsek başlığımızı da onlar gibi sarabileceğimize, daha dik yürüyebileceğimize ve onlar gibi gu-guşıen-gupşısen’i ( kalp-konuşmak-düşünmek) bir frekansta toplayabileceğimize; kalbimizle düşünüp, kalbimizle konuşacağımıza…
Aynı inanıştı bize şimdi cinsleri tükenmekte olan atlarımızın vaktiyle üstünde özgürce koştukları; kan, gözyaşı, dirayet ve metanetin rengini taşıyan bir avuç toprağı evimizin başköşesine koyduran. Kokusunu her içimize çekişimizde yaralarımıza merhem olsun diye, şifa niyetine…
Kotıj dedik filizlenen meşeye. Mutlu etmeye çalıştık geldiği yerlerin rüzgârı andıran, çağlayan, unutulmaya yüz tutan dilinden aklımızda kalanları sessizce ona fısıldayarak.
Umut yükledik dallarına, her baharda yeşeren yapraklarına… Aidiyet duyduk, derinlere kök salmak istedik, sahiplendik.
Kötü değildi niyetimiz; düğünlerimiz Kotıj’ın şahitliğiyle yapılsın, vurulan tahtalarımız sesini ondan alsın, yaprakları dejuğlarımıza eşlik etsin istedik. Ve huzurla O’nun gölgesinde uyusun istedik vatan toprağı göremeden gözlerini yuman büyüklerimiz.
Bir dalından şkepşine, bir diğerinden yay yapacaktık. Biliyorduk ki yalnızca o şkepşinenin sesi soluklar katacaktı nefesimize ve zamanın gürültülü silahlarına inat, her fırlattığımız ok; üstümüze yapışan, bize ait olmayan ne varsa bizde söküp atacaktı. Kendimize getirecekti bizi..
Ama biz buraya ne kadar alışabildiysek Kotıj’da o kadar alıştı. Yapamadı. Özü ve O’na can vermesi gereken toprak başkaydı. Çevresindeki ağaçlar başka, dallarına konan kuşların dili başka…
“Mutlu olmak için bir sürü faktörün bir araya gelmesi gerekir, mutsuzluk içinse tek bir neden yeter” denir. Bizim yapbozumuzda hep bir parça eksik kaldı. Tamamlanamadı çerçeve…
Kotıj’da 150 yıldır bu topraklarda olup, bu toprağa karışanlardan oldu. Karıştı diğer ağaçlara, karıştı diğer ağaçların toprağına. Gönderemeden içinde kalan son melodiyi esen rüzgârlarla vatan toprağına...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder