29.5.13

araftır bekleyiş

Araftır bekleyiş. Umuda ve umutsuzluğa açılan kapıdır. Ve insan kapının ağzındadır çoğu zaman. Bekleyiş içindedir… bu bekleyiş bağlar onu hayata. İyi şeyler görebilme umudu. Bir yandan da merak. Eğer ki dilediği gibi olmazsa daha ne kadar dayanabileceği merakı ağır basar içinde. Sınar kendini, sınırlar devreye girer. Sınırları zorlama… ve beklemeye devam eder. Bu bekleyiş saçlarında beyazlara, alnında ve gözlerinin kenarlarında çizgilere neden olur. O bunları; kendindeki değişimleri karşısındakine anlatırken bir yakınma içindedir, memnuniyetsizliğini dile getirir. Oysa benliğinde, içten içe mutludur zamanın kendisinde oluşturduğu bu değişikliklerden, bıraktığı izlerden, giden güzelliğiyle gelen çöküntüden.
Ve şüphesiz iman gerektirir bekleyiş. Koşulsuz bir inanç gerektirir. Bunun içindir ki kimileri kapatır kendini karanlıklara, dar odalara. Kimileri de bir dağın başında güneş ışıkları altında kendinden üstün gördüğüne karşı acizliğini gösterme çabasına girer. Beklediği özgürlüğünün acısı sonunda geleceğine inanır. Peki o özgürlük geldiğinde sarsılmaz inancı ne olacak? Ya inandığı? Üstün gördüğüyle eşitlemiş olmayacak mı kendisini?
Ama hayır. Tehlikeye atamaz kendini, cesaret edemez buna. Tedbirleri elden bırakmaz. Tıpkı kuşkusunun da onu bırakmadığı gibi. Çünkü bir sonraki olası sıkıntıyı ve gelebileceği zamanı şimdiden düşünmeye başlamıştır bile. Ne kadar sadık olduğunu, itaatkârlığını kanıtlamalıdır. İçtenliğini ispat etmelidir. Bunu karanlıkta bulunan şükür faslına geçerek, dağın başındaki diğeri teşekkür ederek gerçekleştirir.

İnsan bekleyecek, yeni şeyler arayacak. Bulabilme umuduyla acı çekecek, sınırlarını öğrenecek. Acıdan kurtulacak, şükrünü, teşekkürünü sunacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder