29.5.13

babam'a

Beyazlaşan saçları aydınlığımız olan adama yazdığım ikinci mektup bu. İlkini dört yıl önce kendi doğum günümde yazmıştım. Ama ona veremedim. Kalemim dilsizi, kağıdım amayı oynadı. Hiç yazılmamış gibi saklı kaldı bende. Bunu onun doğum gününde yazıyorum. Ve bu sefer biraz daha farklı…
Dedeme ilk kez askere giderken sarıldığını söylemişti bana, beni o kadar bekletmedi.
Yaşayamadığı, içinde ukde kalan ne varsa bende görmek istedi. Zamanın Galatasaraylı kalecisi Yasin’in ismini verdi… Tuttuğu takımı tuttum fakat maalesef top koşturmakta beklentilerini karşılayamadım.
“Zenginler şişko mu olur?” diye sorduğum zaman, habire ücretsiz izine çıkartan fabrikasındaki işinden daha zordu bu soru onun için… Şişko ve zengin değildi ama bizim için nefsini kıran, ailesi kimseye imrenmesin diye kimi duygularını yıkan güçlü biriydi…
İmkânsızlıkların arttığı günlerde Sapanca sahilinde açtığı seyyar tezgâhta gizliydi 20 küsur yıl önce sorulan sorumun onurlu cevabı.
Herkese üç köftenin düştüğü masada o et sevmeyen olur. İstihkaka düşen sayı artsa da o her zaman doyurmakla doyan, ufak bir tebessümle beslenendir. Durum salt ekonomiye bağlı değil aile reisliğiyle alakalıdır.
Dediğim gibi, dedemin seni beklettiği kadar bekletmedin beni baba… sen bazı engelleri aştın. Ben nedenini bulamadığım, içimden gelse de eyleme dökemediğim bazı şeylerin beni hala engellediğinin farkındayım. Ve bilmiyorum o duvarı yıkabilir miyim?
Bekliyorum… Senin kadar fedakar olabilirsem, senin sevdiğin gibi sevebilirsem eşimi ve çocuklarımı belki de kendiliğinden yıkılır o duvar…
Allah bize eksikliğini hissettirmesin. İyi ki varsın.                                                               01nisan’13


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder