8.9.20

Zamanın Anlatamadıkları

Fizik için; Sir Isaac Newton ve Principia’sı (philosofiæ naturalis principia mathematica) ne ise; modern kimyanın mimarı olarak sayılan Antoine Lavoisier’in 1789’da yayınladığı “Traité Élémentaire de Chimie” “Temel Kimya İncelemesi” de o dur.

1743’te varlıklı bir ailenin çocuğu olarak Paris’te dünyaya gelen Lavoisier’i günümüzde hala konuşulur, tartışılır kılan ise “Rien ne se perd, rien ne se crée, tout se transforme” yani “Hiçbir şey yoktan var, vardan yok olmaz, şekil değiştirir” deyişiyle, kütlenin korunumu ya da sakınımı yasası olarak bilinen ilkeyi ortaya koymasıdır.

Gerek kuantum mekaniğinin kurucularından Paul Dirac’ın, Einstein’ın rölativite teorisinden yola çıkarak, doğada normal şartlarda rastlamadığımız ve madde ile bir araya geldiğinde, birlikte yok olan “antimadde” olarak adlandırılan pozitron’u keşfi, gerekse yakın zamanda hayata gözlerini yuman Stephen Hawking’in “Hawking radyasyonu” ve “evrendeki bütün maddenin ve enerjinin toplam enerjisi sıfırdır” görüşü, kuantum dalgalanmayı ve buna bağlı olarak da hiçlikten var olabilmeyi öngördü.

Fiziği, kimyayı,  felsefeyi ve hatta teolojiyi, isteyen için bir araya getirebilen; hem Lavoisier’in “Hiçbir şey yoktan var, vardan yok olmaz, şekil değiştirir.” sözünü, hem de birleştiğini yok eden kuantumun “antimaddesi”ni “bizce” okumaya çalışalım. 

Şekil değiştirmeyi ya da yok oluşu…

M. Kemal Atatürk’ün, 18 Temmuz 1934 tarihli Düzce ziyaretinde, paşaya, azınlıkların baskı gördüğüne ilişkin mağduriyetler iletiliyor ve bunun üzerine Atatürk, davullu duyurularla mahalle ve köylerde ilan edilen "Azınlıklar da bizim vatandaşlarımızdır ve bundan böyle eşit muamele göreceklerdir." Açıklamasını yapıyor. (1)

Tarihe geçen bu açıklama için; “Hiçbir şey yoktan var olmaz” deyip, bu mağduriyetin iletilmesine sebep olan şartları, olguları, yaşananları ve şekil değiştirmeye veya yok oluşa neden olacakları,  anlatılanları ya da yutkunuşta kalanları görünür kılmaya, örneklendirmeye çalışalım. 

Yaşar Tütüncüoğlu, 1920’de Düzce isyanı bastırılıp, idamına karar verilen Çerkeslerden sadece biri… Son anda Hatıp Köylü Hamta Kızbeç sayesinde kurtuluyor. Onun kadar şanslı olmayanlar da var. 

“Mezarının yerini değiştirdiğimizde gördüm dedemin kardeşini, asıldığında yirmi yaşındaymış, saçları simsiyah duruyordu.” Diyor dedesinin kardeşi Celal Rüştü ile ilgili tek bildiği bu olan, ikinci kuşak akrabası.

Yaşar Tütüncüoğlu’nun oğlu Voş’ı Afer Tütüncüoğlu ise duruşuyla birçok şeyi anlatırken; babası ve o dönem yaşananlarla ilgili tek kelime etmeyip, 2013 yılının Temmuz ayında, 90 yaşında, zihninde olup sese gelmeyen sözcükleriyle ahirete uğurlanıyor.

Bir diğer suskun; yaşamı Mısır’da son bulan İzmit mutasarrıfı Çüle İbrahim Hakkı’nın akrabasıydı. 150’liklerde ismi geçen dedesi ve yine dedesiyle birlikte Yunanistan’da sürgün hayatı yaşayan babasına dair bir şey anlatmadı. Yok muydu edecek bir sözü bilinmez. 

Zahiri gibiydiler, yok gibiydiler ya da yok olmak istediler.

“Bunlar 1920’lerden sonra oluyor. Çerkesler hain ilan edilince, Çerkes oldukları belli olmasın diye artık elbiselerini de giymez oldular. Hiçbirimizin evinde bir elbise görmedik biz. Öyle zannediyorum ki elbiselerini de kendileri imha ettiler.” Diyen Netabje Cankat Devrim’in sözleri kör karanlık değişime ışık tutuyor. 

“Bir yasaklık da geldiydi biraz, Çerkesce konuşma yasaklığı. Türkçeden başka dil konuşulmayacak diye geldiydi bir yasaklık. Ondan da şey oldu yani Çerkesce daha çok bırakıldı.” Derken gözlerini kaçıran Fethiye Teyze, kaybedişi kavramamızı sağlıyor.

“Emekli maaşını kestiler, verdikleri madalyayı geri aldılar.” Diyor mesela babası nüfus memuru olup, soyadları “Yörüker” olan bir başka Çerkes… Yok oluşu tüm çıplaklığıyla üstünde taşıyor.

Yok gibiydiler ya da yok olmak istediler. Şekil değiştirdiler…

Aristokles ”Sormak, cevap vermekten daha kolaydır.” Der.  Kolay olandan başlayıp, duyurulmayana, söylenmeyene ve onlar anlatılmaz dedikleri ne varsa hepsine, zamanın anlatamadıklarına birkaç soru soralım.

Yıl 1928, Düzce Rüştiyesi neden kapatıldı?

Yıl 1937, Düzce Belediyesi neden “umumi yerlerde Türk milli dili yerine yabancı dil kullananların cezalandırılması” şeklinde yasakları Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınladı? Düzce ovasında pek çok noktaya “Yurttaş Türkçe Konuş” levhaları asıldı?

Yıl 1943, Köprübaşı Ömer Efendi (Haçemziye) köyündeki ilkokulu köylüler neden kendileri yaptı?

Yıl 1960 – 62, Düzce’de 65 köy ismi neden değiştirildi?

Yıl 1964, Düzce’de dernek açabilmek için gerekli olan yedinci kişi neden bir Tatardı?

Ve hükümet konağının, onlarca yıllık çınar ağaçları neden kesildi?

Denk düşen cevaplarda, 1934 tarihli “…bundan böyle eşit muamele göreceklerdir.” Sözüyle gelen eşitliği, bize kalanı, bizde bize ait bırakılanı arayalım.


Düzce Rüştiyesi neden kapatıldı?

Kafkasya Kültürel dergisinin Aralık 1973 sayısında yayınlanan Elli Yılın Işığında Göçmen Kafkas Toplulukları adlı araştırma yazısında Düzce Ortaokulunun (Rüştiye) bizzat Okul Müdürü tarafından düzenlenen gizli bir raporla Çerkes öğrencilerin okumaması için kapatıldığı belirtilmektedir.(2)

Okul Müdürü Zekai Konrapa Bolu Tarihi adlı eserinde bu konuya şu şekilde değinmektedir: “1923 – 26 ders yıllarında Düzce’nin ilk orta mektebinde müdür olarak bulunuyordum. Maarif Vekili Mustafa Necati Bey’in garip bir düşüncesi ile maalesef Düzce orta mektebi lağvedilmişti. (3)


Düzce Belediyesi neden “Umumi yerlerde Türk milli dili yerine yabancı dil kullananların cezalandırılması” şeklinde yasakları Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınladı? Düzce ovasında pek çok noktaya “Yurttaş Türkçe Konuş” levhaları asıldı?

Sabri Toprak ikinci dönemden itibaren dört dönemlik CHP Manisa milletvekili 27 Aralık 1937 tarihli “Millî Türk dili yerine yabancı dil kullananların cezalandırılması” yasa tasarısının ilk maddesi “Türk devleti tâbiiyetinde olup [da], millî ve ırkî lisanlarından gayri bir ecnebi lisanını, millî Türk dili, yahut ırkî dili yerinde [yerine] olarak, yalnız oturdukları evin haricinde, gerek âilesi efradı ile [ve] gerek[se] diğer bir vatandaş ile konuşmayı itiyat edenler [edinenler], yirmi dört saatten bir haftaya kadar hapsolunurlar veyahut on liradan yüz liraya kadar nakdî para cezası ile mahkûm olurlar. Bu nakdî cezanın yarısı cürmü bulan memurlara mükâfat olarak verilir.”

Kimi yazarlarının köşelerinden ve kimi vekillerin yasa tasarılarından meydanlara iniyor yasak. Gündüz, Konyalı ustalara toprak boyası ile yaptırılan levhalar, asıldığı günün gecesinde taşlanarak parçalanıyor.


Köprübaşı Ömer Efendi (Haçemziye) köyündeki ilkokulu köylüler neden kendileri yaptı?

1938’de konuluyor ilk tuğlası… Beş yılda bitiriliyor. Yok muydu devlet o köyde bilinmez.  Kendi elleriyle, kendi öğretmenleri Kuşha İdris Dağ ile 1943’te, resmi tarihe göre “Düzce İsyanı”nın başladığı yerde, Haçemziye’de açılıyor dört duvarı aidiyet olan, şimdinin Adige Kültür Evi, Çerkeslerin ilk ilkokulunu. 


Düzce’de 65 köy ismi neden değiştirildi?

1960 tarihli Yeni Düzce Gazetesi’nde “Düzce’de öyle köy isimleri vardır ki, bu köy isimleri burada yaşayan memleket evlatlarını adeta ayrı millet ve ırktanmış gibi birbirinden ayıracak mahiyettedir daha cazipleriyle değiştirilmesi lazımdır.” Denilip…

1961 tarihli İstiklal Gazetesi’nde  “İnkılap hükümeti zamanında başlayan köy isimleri değişmesi bugün hayırlı bir netice ile tahakkuk etmiş bulunmaktadır.” Müjdesiyle değiştirilip eşitlik(!) getiriliyor Düzce’ye… (4)(5)


Düzce’de dernek açabilmek için gerekli olan yedinci kişi neden bir Tatardı?

Düzceli bir Tatar’dı Terzi Faik Benekay.  Nasıl ki tek kelime etmedi Voş’ı Afer Bey, anlatmadı Çüle’ler. Onlar gibiydi o dönem tüm Düzceliler. 

“Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsizdir” diyen Romalı düşünür Seneca haklıydı.

Bulamadı derneği açmak için gerekli olan yedinci kişiyi Rıza Bey.  Kimsenin sesinin çıkmadığı o anda ses oldu Terzi Faik: “ Rıza Bey ben Çerkesleri çok severim. Eğer olacaksa, olabilecekse, Tatar olduğum halde bana karşı çıkılmayacaksa, yedinci kişi olarak beni yazın. Derneğinizi kurun, sonra çıkartırsınız.” Dedi… Cesaret oldu. Umut yeşertti.  (6)

Son sorunun cevabı;  başlangıcı yaptığımız, kütlenin korunumu yasasından çıkarımlarla, şekil değiştirmeyi ya da yok oluşu bizlere düşündüren, Lavoisier'in hayata veda edişiyle de paralellik gösteriyor aslında.

1794 yılında Devrim Mahkemesi, Lavoisier'i aristokrat olmak ve vergi toplamada yolsuzluk yapmakla suçluyor. Dostları ve bilginler bu suçlamalar karşısında tanıklık yapmak isteseler de mahkemece tanıklıklarına izin verilmiyor. Bunun üzerine , “Yurttaş Lavoisier çalışmalarıyla Fransa’ya onur sağlayan büyük bir bilgindir. Bağışlanmasını diliyoruz.” Yazılı dilekçelerini sunuyorlar. Fakat yargıcın bu dilekçeye, tarihin kara sayfalarına geçen yanıtı “Cumhuriyetin bilginlere ihtiyacı yoktur.” Şeklinde olup, Lavoisier'in giyotinle kafasının kesilmesine karar veriliyor.

Hükümet konağının, onlarca yıllık çınar ağaçları neden kesildi?

Düzce ayaklanması bastırılıp, asi ilan edilenler için idam listeleri oluşturulunca, darağaçlarının kurulması beklenmeden, alelacele gerçekleştiriliyor ilk infazlar. Pşevu Ethem Bey’in önderliğinde, hükümet konağının önünde, çınar ağaçlarının üstünde… 


Ve daha sonra da kesiliyor o çınarlar.

Esen rüzgârlarla geçmişi taşımasınlar diye…

Dökülen yapraklarla yok oluşu hatırlatmasınlar diye…

Bir millete yeniden hafıza olmasınlar diye…


Gövdesi olmayanın, gölgesi de olmaz diye…


Kaynaklar:

(1) Düzce Damla Gazetesi “Hayret! 18 Temmuz Kutlanmıyor.” 17 Temmuz 2003 s. 3

(2) İ. Baj, “Elli Yılın Işığında Göçmen Kafkas Toplulukları”, Kafkasya Kültürel Dergi, Aralık 1973, Sayı:39-42, s. 19.
(3) Zekai Konrapa, “Bolu Tarihi, Bolu”, 1960, s. 580

(4) 29 Ocak 1960 Yeni Düzce Gazetesi - Nejad Özsoy Arşivi
(5) 30 Aralık 1961 İstiklal Gazetesi – Nejad Özsoy Arşivi

(6) Netabje Cankat Devrim sözlü anlatımı. Netabje Rıza Devrim (Düzce Kafkas Derneği Kurucu Başkanı)

https://evrimagaci.org/photo/tr/kuantum-dalgalanma-yoktan-var-olabilen-enerji-ve-evrenin-var-olusuna-etkisi

http://www.matematiksel.org

https://tr.wikipedia.org/wiki/Antoine_Lavoisier

https://www.facebook.com/tezcand.com.tr/ eski düzce sayfası


-Mızağe Dergi 2. Sayı-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder