Uzunca zamandır yapamadığını ikinci kar yağışıyla yapmaya
karar verdi.
Yazdı.
...
İlk karda ilkler vardı. İlk karda ses vardı. Ne kadar
duyarsa o kadar yazacaktı.
Ya beyazlık eriyene kadar, ya beyazlık görünene kadar…
...
İkinci kar zamanıydı. Yazarken odada ıhlamur kokusu vardı.
Kokladı.
Kokladığını yazdı.
Evet yazacaktı…
Uzunca bir süre temiz birkaç sayfa aradı. Birkaç sayfa için
iki oda arasında birkaç sefer yaptı.
Bulamadı.
Sonra “en azından bir yüzü temiz olsa da olur” dedi.
Daha sonra da "vaz mı geçtim?" "yoksa başardım mı?"
Bilemedi.
Bilemediğine razı geldi, inadını yendi. Bir keskin bıçağı, keten
bir beze sarıp, yastığının altına koymuş gibiydi. Hayır; fazlası vardı, sedef kakmalı ceviz bir sandığa kaldırmış
gibiydi.
Yine de tereddüt etti.
Bir sayfaya daha önceden bir şeyler yazılması neyi değiştirirdi?
Hangi duygudan tasarrufa gidilir? Hangi yazılacak kelimeyi eksiltirdi?
Evet, ne kadar yazılabilecekse o kadarın yazılacağı sayfayı
bulmuştu.
Hermite diferansiyel denkleminin lineer bağımsız
çözümlerinin bulunduğu birkaç sayfa...
Denkleme tekrar baktı. Ne zaman yazdığından, kullandığı
kaleme kadar hepsini hatırladı.
Ama çözümü unutmuştu.
Silgi ve kırık uç izleri vardı. Fazlası değil! Başka bir şey
değil!
Temiz arka yüzü çevirdi.
Yazdı.
“Bir çocuk konuşmaya ne zaman başlar?”
İlk karı beklemeden
Tasarruf etmeden
Kelime eksiltmeden
Denklem çözmeden
Ve unutmadan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder