26.1.14

Medet'e

Evden kaçtığında dokuz, geri döndüğünde ise on altı yaşındaydı Medet.

Aynı koğuşu paylaştım, asker arkadaşımdı. 

Kırk liralık er maaşından arttırıp, eve göndermenin derdindeydi. Elleri motor yağının karasıyla kaplı, yüreği paktı.

Günler geçti muhabbetimiz arttı, yurda yerleştirildiği yılları ve gönlündekiler kadar olmasa da, kırık Türkçesiyle Kürtçe konuştuğu için yediği dayakları anlattı.

Anlaşılmak istedi; “Hoca, siz Çerkesler de eziyet görmüş müsünüz? ”dedi. “Eskiden birtakım şeyler yaşanmış be Medet. Hem boşver şimdi sen bunları, güzel şeylerden bahsedelim, haydi gel dama oynayalım” dedim. 

Geçiştirdim.

Fakat geçmeyecekti…

Günün gecesinde zihnimde tekrar belirdi Medet’in sözleri…

“Siz Çerkesler de eziyet görmüş müsünüz?” bedende kalmayıp, ruha işleyen acının sesiydi bu.

Yalnız olmamak, anlaşılmak isteyen, empati bekleyen bir sesti. 

Yetmezdi, biliyorum. Yetmeyecekti Medet’e ulusalcı yavanlığıyla “benim de Kürt arkadaşlarım var Medet, seni anlıyorum ” demek.

Ne desem eksikti, anlamdan yoksundu harfler, toparlanamadı kelimeler.

Diyemedim “biz kendi acımızı bile anlayamadık, sahiplenemedik be Medet."

Ama buna rağmen bizde "herkeZ çok çerkeZ"  diyemedim.

Ve şimdi ÇerkeZ’in eziyeti Çerkes’e…

Biz, “Artık geçmişe takılmamalıyız!” diyebiliyoruz.

Doların yeşilini görünce Kan kızılı Kbaada’yı görmüyor, ata toprağı Soçi’yi unutabiliyoruz.

Lata katliamının yıl dönümünde “çile bülbülüm çile”yle göbek atıyoruz.

Kurban bayramı olmasa Çeçen mültecilerimizi hatırlamıyor,

Suriyeli Çerkeslere gelene kadar Türkiye’de fakir Çerkes mi yok? diyebiliyoruz.

Diyemedim Medet’e;

Sizin belki töre diyebileceğiniz “Xabze” diye bir kavramımız var bizim.

İş konuşmaya gelince Xabze’nin yılmaz bekçisi kesilen, 

Yazdığı küfürden harf çıkartıp yerine nokta koyunca edep yüklenen,

“Xabze” deyip yaşça küçüğüne rakı gönderen,

“Xabze” deyip yaşça büyüğüne “sen üye bile değilsin, konuşma!” diyen,

“Xabze” deyip silahla dernek basan Çerkeslerimiz var.


Ve Medet; yazarın dediği gibi “o iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler”

Sönmez Baykan’ımız vardı. Benim yaşım yetmedi, O’nun da ömrü vefa etmedi. 

Çok isterdim, tanışamadık…

Dedim ya sana “geçmişte yaşanmış bazı şeyler” diye… o yaşanan şeyler, yaşamına maloldu O’nun.

Boynuna atkısını şekilli dolayınca sosyalist kesilenlerden değildi.

Kimimizin Çerkesliği, okulun tarih hocasına diklenmekten ileri gitmezken; O, bize bizi anlattı. Benim senin yanında olamayışıma tercümanlık edercesine:

                                                “Alaca bir gecenin şafağında
Uykusuz mahmur gözlerimizle
Düşünüyorsak hala ne yapacağımızı
Hala soru işaretleri varsa kafamızda
Yoksulluktur bizimkisi
Düşün yoksulluğudur.
Aradan bunca yıl geçmesine rağmen
Sayıyorsak hala yerimizde
Aşamamışsak dağları
Atamamışsak yüreğimizdeki şüpheleri
Korkudur bizimkisi
Can korkusudur.” dedi

Ve adaşın vardı Medet, yaşadığımız bu ülkede; önce mücahit, sonra direnişçi, akabinde ayrılıkçı ve en nihayetinde terörist ilan edilen Çeçenlerin abisi, Medet Önlü’sü vardı. Ve mızıkalarımızın tınısında kalan Tsey Mahmut Özden’imiz...


O güzel atlara binip giden; Hanefi, Zafer, Vedat, Efkan ve can Bahadır'ımız vardı, unuttuk onları.

Evet Medet; bilmiyorum artık inadırabilir miyim seni, sana kardeşimsin diyerek?






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder