10.7.13

karadut küstü, su çürüdü

Ihlamur bir sonbahar gecesinde yıkıldı.

İçten içe kurt yemiş. Yağmurun ardından gelen fırtına da tuzu biberi olup devirdi gitti koca ağacı…

Şimdi bahçenin en yaşlısı karadut…

Eskiler; ağacın meyvesi üstünde kalırsa ağaç küser, ertesi sene vermez derler. İki bin sekiz’den beridir küs bize karadut.

Atımızı sattığımızdan beri, dedemi kara toprağın altına koyduğumuzdan beri…

Durduramıyorsun zamanın elinden avucundan kıymet verdiklerini bir bir alıp götürmesini. 

Sıkamıyorsun yumruğunu.

Ki sen; haziranın temmuzun sıcağıyla değil, gece üstüne çiy düşerken bahçende yaktığın ateşle ısıtıyorsan ruhunu, zordur bazı şeyler. Ve daha da zorlaştırır durduramadığın zaman…

Ama içlerinden en zorudur yok olmak; kireç badanalı duvarlarda kırlangıç yuvalarını görenlere, kelebek kilitli ahşap pencere denizliklerindeki arı peteklerini bilenlere, tulumbadan su içenlere…

Acıdır; ferik elmasının kokusunun yerine koku bulamamak, gür sesinden eser kalmayan, kurudu kuruyacak derenin kenarına oturmak...

Ve acıdır tüm bunlara Çerkes şairin şiirinden aklında kalan son mısrayı mırıldanmak:

Küstü, öldürdü kendini su... Su çürüdü...”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder