Evden kaçtığında dokuz, geri döndüğünde ise on altı
yaşındaydı Medet.
Aynı koğuşu paylaştım, asker arkadaşımdı.
Kırk liralık er maaşından arttırıp, eve göndermenin
derdindeydi. Elleri motor yağının karasıyla kaplı, yüreği paktı.
Günler geçti muhabbetimiz arttı, yurda yerleştirildiği
yılları ve gönlündekiler kadar olmasa da, kırık Türkçesiyle Kürtçe konuştuğu
için yediği dayakları anlattı.
Anlaşılmak istedi; “Hoca, siz Çerkesler de eziyet görmüş
müsünüz? ”dedi. “Eskiden birtakım şeyler yaşanmış be Medet. Hem boşver şimdi sen bunları, güzel şeylerden
bahsedelim, haydi gel dama oynayalım” dedim.
Geçiştirdim.
Fakat geçmeyecekti…
Günün gecesinde zihnimde
tekrar belirdi Medet’in sözleri…
“Siz Çerkesler de eziyet görmüş müsünüz?” bedende kalmayıp, ruha işleyen acının sesiydi
bu.
Yalnız olmamak, anlaşılmak isteyen, empati bekleyen bir sesti.
Yetmezdi, biliyorum. Yetmeyecekti Medet’e ulusalcı yavanlığıyla
“benim de Kürt arkadaşlarım var Medet, seni anlıyorum ” demek.
Ne desem eksikti, anlamdan yoksundu harfler, toparlanamadı
kelimeler.
Diyemedim “biz kendi acımızı bile anlayamadık,
sahiplenemedik be Medet."
Ama buna rağmen bizde "herkeZ çok çerkeZ" diyemedim.
Ve şimdi ÇerkeZ’in eziyeti Çerkes’e…
Biz, “Artık geçmişe takılmamalıyız!” diyebiliyoruz.
Doların yeşilini görünce Kan kızılı Kbaada’yı görmüyor, ata
toprağı Soçi’yi unutabiliyoruz.
Lata katliamının yıl dönümünde “çile bülbülüm çile”yle göbek
atıyoruz.
Kurban bayramı olmasa
Çeçen mültecilerimizi hatırlamıyor,
Suriyeli Çerkeslere gelene kadar Türkiye’de fakir Çerkes mi
yok? diyebiliyoruz.
Diyemedim Medet’e;
Sizin belki töre diyebileceğiniz “Xabze” diye bir kavramımız
var bizim.
İş konuşmaya gelince Xabze’nin
yılmaz bekçisi kesilen,
Yazdığı küfürden harf
çıkartıp yerine nokta koyunca edep yüklenen,
“Xabze” deyip yaşça
küçüğüne rakı gönderen,
“Xabze” deyip yaşça büyüğüne “sen üye bile değilsin,
konuşma!” diyen,
“Xabze” deyip silahla dernek basan Çerkeslerimiz var.
Ve Medet; yazarın dediği gibi “o iyi insanlar, o güzel
atlara binip çekip gittiler”
Sönmez Baykan’ımız vardı. Benim yaşım yetmedi, O’nun da ömrü
vefa etmedi.
Çok isterdim, tanışamadık…
Dedim ya sana “geçmişte yaşanmış bazı şeyler” diye… o
yaşanan şeyler, yaşamına maloldu O’nun.
Boynuna atkısını şekilli dolayınca sosyalist kesilenlerden
değildi.
Kimimizin Çerkesliği, okulun tarih hocasına diklenmekten ileri
gitmezken; O, bize bizi anlattı. Benim senin yanında olamayışıma tercümanlık
edercesine:
“Alaca bir gecenin şafağında
Uykusuz mahmur gözlerimizle
Düşünüyorsak hala ne yapacağımızı
Hala soru işaretleri varsa kafamızda
Yoksulluktur bizimkisi
Düşün yoksulluğudur.
Aradan bunca yıl geçmesine rağmen
Sayıyorsak hala yerimizde
Aşamamışsak dağları
Atamamışsak yüreğimizdeki şüpheleri
Korkudur bizimkisi
Can korkusudur.” dedi
Uykusuz mahmur gözlerimizle
Düşünüyorsak hala ne yapacağımızı
Hala soru işaretleri varsa kafamızda
Yoksulluktur bizimkisi
Düşün yoksulluğudur.
Aradan bunca yıl geçmesine rağmen
Sayıyorsak hala yerimizde
Aşamamışsak dağları
Atamamışsak yüreğimizdeki şüpheleri
Korkudur bizimkisi
Can korkusudur.” dedi
Ve adaşın vardı
Medet, yaşadığımız bu ülkede; önce mücahit, sonra direnişçi, akabinde ayrılıkçı
ve en nihayetinde terörist ilan edilen Çeçenlerin abisi, Medet Önlü’sü vardı. Ve mızıkalarımızın tınısında kalan Tsey
Mahmut Özden’imiz...
O güzel atlara binip giden; Hanefi, Zafer, Vedat, Efkan ve
can Bahadır'ımız vardı, unuttuk onları.
Evet Medet; bilmiyorum artık inadırabilir miyim seni, sana kardeşimsin diyerek?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder