Bitmiş değildi, buna karşılık devam ettiği de söylenemezdi.
Bu bir belirsizlikti…
Bu; ilkini koyup, son
noktayı koyamamaktı. Sürekliliği sağlayamamak, sıfırla bir arasındaki sonsuzda kaybolmaktı.
Evet, iki nokta yan yanaydı.
Ayın yarımdan az göründüğü o gecede başını otobüsün soğuk
camına dayadı.
Gece yolculuklarını hep daha çok sevmişti. “bakına bakına
gideriz” sözü pek ona göre değildi. O daha çok yorgunluk hissetmek ve bir an
evvel gitmek istediği yere ulaşıp, kendi kendine yarattığı sıkıntıyı yenerek
rahatlama hissine varmak istiyordu.
Düşündü yaptığı şeyin anlamsızlığını ve yüzünde istemsizce bir
gülümseme belirdi. Yakaladı kendinde oluşan bu küçük mimik değişimini. Oyunu kendisiyleydi .
Aklına geldi sevdiği bir yazarın “Yalnız yaşayan
insanların, kendi içlerinde başlayıp biten eğlenceleri vardır!”
cümlesi. Benden bahsetmiş dedi. Çok
geçmeden içinden kendine küfretti. Tek
kaşı kalkıktı… Mutluluğu en salt şeklini aldı. Arttı.
Düşündü paylaşmak gerekir miydi bu mutluluğu? diye… Tam bir
cevap veremedi.
Gerçi tam diye bir şey de yoktu.
Ay yarımdan az göründü. O ise sıfırla bir arasındaydı. İki nokta yan
yanaydı.
Yarım şeyler de paylaşılabilirdi belki ya vazgeçti.
Düşünmek güzeldi. Camın soğuğu alnını donduracaktı ama başını
bir an bile geri çekmedi.
Sararmış fakat dalından düşememiş bir yaprağı düşündü. Şans mıydı şanssızlık mı bilemedi. Bildiği o
yaprak artık ne yeşildi ne de diğerleri gibi toprağa kavuşmanın rahatlığı
içindeydi.
Düşünceliydi o yaprak, arada kalmıştı.
Sonra, sönen son meşe közünü düşündü. Başak vermeyen buğdayı…
Düşündükçe alnında belirginleşen çizgileri düşündü.
Koca bir beden, uzun bir yaşam, ne varsa hayatta bir ince
fakat derin çizgide saklıydı. Ve en nihayetinde tüm kaybettikleri ve bazen de deli
sevinçleri, bir gözyaşı kadar hacim kaplıyordu. Yere göğe sığmayan,
sığdırılamayan, bir gözyaşına sığıyordu.
Kâğıda düştüğünde kâğıdı buruşturan, iz bırakan; toprakta üçüncü nokta oldu.
Gözyaşıyla suladı açmayacağını bildiği bir çiçeği.
Yaprak arada kalmasın
diyeydi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder